DİNLE, OKU, IZLE

♫Dinle: Hooverphonic

Bu aralar Spotify listemdeki müziklerin dışına çıkmıyorum, yeni şeyler dinlemiyorum. En çok dinlediğim müzik ise Hooverphonic’in With Orchestra albümü. Albüm, grubun 2012 yılındaki bir konserinden şarkıların toplanmış hali. Toplamda 21 tane şarkı var. Ben en sevdiğim 4 tanesini ekliyorum;


Tchaikovsky’nin Swan Lake ezgilerini içeren: Mad Abaout You

Depresif: Vinegar and Salt

Biraz daha hareketli olan: The Last Thing I Need Is You

Giriş müziğine bayıldığım: Eden 

☼Oku: 

Çok sevdiğim Stefan Zweig’in psikolojik romanı Sabırsız Yürek. Bu kitabı okumaya ilk başladığım zamanlarda elimde çok süründü açıkçası. Bu tamamen benimle alakalı çünkü kitap su gibi akıp gidiyor.  Konusuna gelecek olursak; Avusturya-Macaristan sınırları içindeki bir ordunun teğmeni olan Hofmiller’in ağzından, onun sıradan hayatını ve sonrasında zenginler zengini Herr Von Kekesfalva’yı tanıması ile gelişen olayları okuyoruz. Kekesfalva’nın  Edith adında sakat bir kızı var. Hofmiller sürekli Edith’i ziyaret etmeye başlıyor. Edith’in durumuna üzülüp vicdanlı insanlar gibi ona ince davranışlar ve sevgi gösteriyor. Bunun yanında felçli olduğu için eksik bir insan, yaratık gözüyle bakıyor Edith’e. Hofmiller içindeki iki uç duygu yüzünden kendisini o kadar stresli, sinir bozucu durumlara sokuyor ki kitabı okurken çok gerildim ve meraktan çatladım resmen. Acıma ve merhamet duygusunun bir insanı nasıl canavara dönüştürdüğünü anlatan bir kitap. Kitaba hayran kalmamın bir sebebi de Zweig’in iyimser duyguları bu şekilde ele alması. Okumaya başladığım andan itibaren sürekli aklıma iki yıl önce kapattığım Tumblr hesabıma yazdığım bir yazı geldi ve Stefan Zweig’i neden bu kadar çok sevdiğimi anladım.

Alıntılar:

Yaşamda sevgiye gerek duyanlar, sağlıklılar, kendine güvenenler, gururlular, neşeliler, yaşamın zevkini çıkaranlar değildi. Onların buna ihtiyacı yoktu. Onlar sevgiyi yalnızca kendilerine sunulması gerekli bir şey olarak niteliyor, kayıtsız, kendini beğenmiş bir tavır takınıyorlardı. Sevgi onlar için yalnızca bir olgu, saçtaki bir toka, koldaki bir bilezik gibi başkaları tarafından sunulan bir armağandı, asla yaşamın anlamı ve ulaşılabilecek en yüce mutluluk değil!
Kaderin sillesini yemişlere, sakatlara, engellilere, toplumun dışladıklarına, çirkinlere, yokluk çekenlere, umudu kırılmışlara gerçekten de sevgiyle ulaşılıp yardımcı olunabilirdi. Onlara yaşamını adayan, yaşamın onlardan esirgediğini onlara bağışlamış oluyordu. Yalnızca onlar olması gerektiği gibi sevmeyi ve sevilmeyi biliyorlardı, alçakgönüllülükle ve minnettarlıkla!
Acımak iki yanı keskin bir bıçak gibidir, kullanmayı bilmeyen elini ve özellikle de kalbini ondan uzak tutmalıdır. Tıpkı morfin gibi acıma duygusu da hasta için sadece başlangıçta bir nimet, bir ilaç, bir devadır, ama dozunu ayarlamasını ve azaltmasını bilmediğiniz zaman öldürücü bir zehir olabilir.
Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz.

►İzle: 
Los Lunes Al Sol (Güneşli Pazartesiler)




Aslında ben başka bir filmden bahsetmeyi planlamıştım. Zevkine güvendiğim bir arkadaşımdan bu filmi duyup izledim ve öncekini solladı diyebilirim. İspanya’da liman kentinde yaşayan orta yaşlardaki 4-5 arkadaşın işsiz kaldıktan sonraki durumlarını, iş arama süreçlerini ve hayata tutunma çabalarını anlatıyor. Aslında konusu sıradan gibi görünebilir fakat hiç sıradan bir film değil. Yeni mezun olmuşken bile iş aramak büyük bir sorun ve stresli bir durum. Bir de 40 yaşında, eski enerjiniz, nitelikli özellikleriniz olmadan ve bakmakla yükümlü olduğunuz bir aileniz varken işsiz kaldığınızı düşünün… İspanya’da geçen bir film fakat içerdiği konular ülke, ırk fark etmiyor. Kendi çevremizden tanıdık olduğumuz veya unuttuğumuz/görmediğimiz bir yaşamla karşılaşıyoruz.

Javier Bardem -nedense- hiç ısınamadığım bir oyuncuydu. Filmin etkisiyle birden sevmeye başladım. Dram türünde olmasına rağmen çok kaliteli espriler içerdiğini de söyleyeyim.

Küçük bir not: Filmi kardeşimle birlikte izlemiştik. Bitince “hmm güzeldi” dedik ve kapattık, çok yorum yapmadık. Bir iki hafta sonra oturup konuştuğumuz bir akşam birden “ben geçenlerde izlediğimiz filmden çok etkilenmiştim aslında ” dedi ve suskunlaştık. Sonuç olarak, derinden etkileyip etkisini uzun süre devam ettiren bir film, izleyin. 

mutlukalın.

G.

0 Yorum:

Yorum Gönder

© Gülşah'ın Güncesi, AllRightsReserved.

Designed by GülsahAktas'16